?ASYA İLE EK GIDA: KAFASINA GÖRE TAKILAN, TUTARSIZ BİR BEBE?
Asya 13 aylık. İlk 6 ay sadece emzirdim, hala emziriyorum. Gittiği yere kadar da emzirmeyi planlıyorum, bıraktırmak için kesin bir tarih peşinde değilim. Kafamıza göre takılacağız. Gerçi biraz dudak tiryakiliğine döndü iş ama beraber bir şeyler yapacağız bakalım.
İşe döndüğümde 3 aylık olmuştu ve gündüzleri biriktirdiğim sütleri içiyordu. Maalesef sağdığım sütleri içmeyi 10. ayda bıraktı, şak diye kesti. Her yolu denedim, istemedi. Öyle uygun gördüyse demek ki. Ben de akşamları ve geceleri emzirmeye devam ediyorum (gece emzirmeyi de böylece kesememiş oldum kısacası).
Şunu belirtmeliyim ki, benim için esas olan emzirmekti, yanında olduğum müddetçe, gece ya da gündüz, saat tutmadan, o istedikçe emzirdim. Ek gıda için hiç acele etmedim, ek gıdaya başladıktan sonra da yedirmek için ısrar etmedim.
“O doğduğu andan itibaren bir birey, her şeye kendisi karar verecek” mantığında birisi değilim; aksine o içimde belirdiği andan itibaren, bana emanet bir küçük kuş. Her yaşta kendi kararlarını verebileceği bazı şeyler olacak. Örneğin kıyafetlerini, oyuncaklarını, okuduğumuz kitapları ben seçiyorum, ama bu durum en fazla 1 yıl daha devam eder, bu yüzden tadını çıkarıyorum. Bir an gelecek, bizim ona sunduklarımız arasından bir tercih yapacak, ama bir an gelecek, ona bir şey sunmamıza ihtiyacı kalmayacak. Fakat mayasını biz ilk iki yılda katmış olacağımızdan, şu anda onun için yaptığımız seçimler boşa gitmiyor bence.
Öte yandan Asya’nın pek çok konuda kendi düzenini, fiziksel ihtiyaçlarına göre istemsiz olarak kendisinin oluşturduğunu düşünüyorum. Mesela uyku saatleri için hiç uğraşmadım, 3. ayda kendisi bir düzen oturttu, tam da olması gerektiği saatlere uygun olarak yaptı bunu (gece sık kalkmalar, atak ve atar dönemleri ayrı bir mevzu, biz de de bolca yaşanıyor bunlar).
Ek gıdada da aynı mantık çerçevesinde hareket ettim. 6. ayını tamamladıktan sonra, yani 7. aya girdiğinde, ki yaz aylarıydı; kabak, taze fasulye, havuç gibi iri sebzeleri buharda yumuşatarak önüne koydum. Mıncıkladı, arada tadına baktı, ama tabi ki yemedi. 7 buçuk ay dolana kadar (yani 8. ayın ortasına kadar) bu şekilde tattırma usulü gittim. Teklif ettim. Nasılsa emziriyordum. Yumurta sarısını da tattırdım, yoğurt, peynir, meyve sundum. Yoğurt, peynir ve meyveyi hep sevdi, hala sever. Bu arada peyniri ve yoğurdu hep kendim yaptım. Yoğurdu hala, peyniri ara sıra, kendim yapmaya devam ediyorum. Ne kadar çok yoğurt ve peynir dedim ! 11. aya kadar günlük keçi sütünden, sonrasındaysa denk gelirse keçi, onun dışında günlük inek sütünden yapıyorum.
Ben gün hesabı yapmadım, yapamadım. Bu verdiğim zamanlamalar 5 gün 1 hafta, öne-arkaya oynar. Burada önemli olan bir nokta var: Asya alerji, kabızlık ya da gaz sorunu olan bir bebek olmadı hiçbir zaman. Bu nedenle yemeklerini hazırlarken daha cesur davrandım.
9. ayda biraz daha düzenli gittim. Kahvaltısını ve öğle yemeğini ben hazırlayıp bırakıyordum, babaannesi de buna uyuyordu. Yumurta sarısını her sabah, pankek ya da omlet olarak vermeye başladım. Haşlanmış olarak pek istekli değildi ama onu da arada sırada sunduk. Omletleri bazen tereyağı, bazen zeytinyağı ile yaptım, bazen meyve, çoğu zaman sebzelerle çeşitlendirdim. Yulaf ezmesi ve rüşeym kattım içlerine. Mesela yulaf ezmesini, yaptığım peynirin yan ürünü olan peyniraltı suyu ile yumuşatıp omletine katardım. Pankeklerde ise tam buğday unu kullandım, meyvelerle çeşitlendirdim.
Öğle yemeklerinde baklagillere başladım. Haşlayıp suyunu çektirme yöntemi uyguladım. Buğday, mercimek, börülce, nohut ve mevsim sebzelerini bu şekilde verdim.
Kıymaya 8. ayın sonuna doğru başlayabilirdim, öneriliyor, ama ben unuttum , 9. ayın sonunda doktorumuz hatırlattı. Öğlen için hazırladığım yemeklerin ya da tarhananın içine koymaya başladık (Koyun etinden çektirdim kıymayı. Kavurmadım, kendi suyunu çektirdim. Buzdolabı poşetlerinin içine çarşaf gibi yaydım ki kırıp istediğim kadar almak kolay olsun, böylece derin dondurucuya koydum). 10. ayın sonunda da köfte olayına geçtim. Kendim yaptım, baharat kullandım (canını çıkarmadan). Annemin yaptığı tatlı kırmızıbiber, karabiber, biraz yumurca otu (kimyona benzer), yenibahar ve ince kıyılmış dereotu-maydanoz (azıcık), yumurta. Çiğden hazırlayıp derin dondurucuya koydum. Pişirme yöntemim ise şu: Asya’nın küçük cezveye benzer bir tenceresi var. Onun içine 2-3 köfteyi koyuyorum. Yanına biraz sebze ekliyorum (mesela bezelye ya da patates), köftenin üstünü kapatacak kadar su ekliyorum ve suyu çekene kadar orta ateşte pişiriyorum. En fazla 10 dk sürüyor. Ekleyeyim: bazen 3 köfte yer, bazen yarım yer, çok istikrarsız .
Kıymada koyun etinin tercih edilmesinin sebebi, ülkemizde koyunların sığırlara göre daha fazla açık alanda besleniyor olmasıdır. Ülkemizin iklimi ve coğrafyası (doğu ve kuzey-doğu hariç), merada sığırcılık yapmaya elverişli olmadığından, sığır yetiştiriciliği kapalı alanlarda ve yem verilerek yapılır. Yem dediğimiz şey fabrika üretimidir. Koyun daha çorak ve taşlı alanlarda beslenmeye daha uygun bir hayvan olduğu için, açık alanda otlatma çok daha yaygın ve böylece ilaç ve suni yem kullanımı çok daha azdır. Bu da burada dursun.
Çorba olarak ise sadece tarhana, mesela haftada 2 ya da 3 gün öğlen yemeklerinde içti (annem yapmıştı tarhanamızı, sadece tuzsuzdu. Onun dışında dediğim gibi Asya alerjik olmadığından pek çok sebze vardı içinde). Ben pek çorba taraftarı değildim, doktorumuz da onayladı: Zaten çok az ek gıda aldıkları için küçücük midelerini su ağırlıklı çorbalarla değil, posa ile yani yiyeceğin kendisi ile doldurmayı tercih etmemiz daha doğru olurdu.
Öğleden sonraları ise yoğurt, kefir, meyve yedi. En başından öyle alıştığı ve ekşiyi sevdiği için yoğurdu hep sade yedi. Meyveler ya eline verildi, ya küçük küçük doğrandı. Asla hiç bir şeyi rondodan geçirmedim, cam rende kullanmadım. Rendelemem gereken durumlarda normal rendenin iri kısmını kullandım. Yeri gelmişken söyleyeyim: Asya’ya yemeklerini biz yedirdik. Biz yedirirken pankekinden o da aldı eline, aralarda evin içinde dolanır, oyun oynarken eline meyve verdik, pırasa ve soğan (taze ve kuru) vazgeçilmezimizdi, hep verdim eline. Dişsizdi, ama kemirirdi (ilk dişi 10. Ayda çıktı). Ama önüne yoğurdu koyup kendisinin yemesini beklemedim. Şu anda kaşıkla yenilecek şeyleri hala biz yediriyoruz, çatalla yenebilecek şeylerde ise sadece yardımcı oluyoruz.
Avokado çok besleyici bir meyve olduğu için ayrıca belirteyim: avokadoyu ya sabah pankeklerine kattım, ya da öğleden sonra diğer meyveler, çoğunlukla muz ve ceviz ile birlikte verdim. Ama sürekli avokado vermeliyim falan gibi bir endişe yaşamadım, denk geldikçe aldım, fırsat oldukça verdim. Ortalamaya vurursak haftada 1 avokado.
Asya hiç muhallebi yemedi. Un falan kavurup çorbalarına koymadık. Öğleden sonraları iki gün meyve ve yoğurt (ya da kefir) yediyse, 3. gün kendi çakma muhallebimizi yaptık. Mevsim meyvesini (ya da yazdan derin dondurucuya çiğden doğrayıp kaldırdığım kayısı, siyah erik, şeftali) cezveye koydum. Suyunu çektirdim. İçine 2 tatlı kaşığı irmik (ya da yulaf ezmesi) ve su, bir çay kaşığı da tereyağı ekleyip yine suyunu çektirdim. Üstüne ceviz ve tarçın.
Sabah kahvaltısı, öğlen yemeği, öğleden sonra ara öğün. Her gün mutlaka yoğurt ya da kefir, meyve. Ama belirteyim, bunlar hep 3-4 kaşık-lokma olarak yendi. Bazen daha çok, bazense tadına bile bakmak istemedi.
Asya 11. aya kadar akşam yemeği yemedi. Saat 4 civarı yediği ara öğünden sonra ben 5’te geliyordum ve bundan sonra emziriyordum yatana kadar. Yatmadan önce, aman uyusun, karnı dolsun vs gibi gerekçelerle hiç yemek yedirmedim, hele ki muhallebi tarzı.
11. ayda akşam öğünleri de yavaş yavaş başladı, çünkü biz yerken o da yemek istedi. Ben de yemeklere tuz koymamaya başladım. Makarna, mantı, bulgur, bamya, barbunya, kuru fasulye, ıspanak, pırasa, patates gibi biz ne yiyorsak, tuzsuz ama salçalı filan, ona da verdim tadımlık. Ama zaten bu gibi yemekleri tıka basa yemediği, çoğunlukla 2-3 lokma ile sınırlı olduğundan sorun yaşamadık. Böylece 1 yaş sınırına da daha rahat ulaştık.
Yumurtanın beyazını 10. ayın sonunda azar azar omletlerine eklemeye başladım. 11. ayda tam yumurtayı yemeye başlamıştı. Tekrar ediyorum: Asya alerjik eğilimli bir bebek olmadığından, ben rahat davrandım.
Ben kronik kansız olduğum için, hamile kalana kadar yediğim kırmızı ve beyaz et miktarı yok denecek kadar az olduğu için, Asya’nın yediklerinin hemen her gün kırmızı et içermesine özen gösteriyorum. Tavuk hiç yemedi. Yedirmemek için özel bir çabam olmadı, biz de yememişiz demek ki . Hakkaten biz evde hiç tavuk yememişiz.
11. ayda bizimle beraber dışarıda balık yiyordu. Yani ben yediğim balıktan ona da veriyordum lokma lokma. Bazen yarım levreği yediği olur, bazen ağzına 1 lokmayı zor sokarım.
Tatlı ve hububat olayını ben şöyle uyguladım: Enteresan bir şekilde ekmek için delirmesine rağmen, ekmek vermedim. Bazen masada görüp çığlık çığlığa istediğinde eline bir parça verdim, kemirdi (benim tam tahıllı ekmeğimden). Yulaf ezmesi ve rüşeym vazgeçilmezimdi, omletlerine, pankeklerine kullandım. Tatlı olarak, yukarıda bahsettiğim meyveli irmikli-yulaf ezmeli çakma muhallebisi dışında zaten meyveyi istedikçe yedi, sınırlama yapmadım. Bir de kendimce dut kurusu, hurma, keçiboynuzu özü ya da unu ve meyvelerle tatlandırıp içine badem-ceviz koyduğum tam buğday unundan kurabiye ve kekler yaptım her hafta. Gündüz uyanık olduğunda ondan da eline verdik, istediği kadar kemirdi (kemirdiği kısım başparmağımın yarısı kadar bir miktardan fazla olmadı hiç).
Pirinç 12. aya kadar hiç yemedi. Onun yerine siyez bulguru, karakılçık buğdayı, aşurelik buğday kullandım. Hala da pirinci eğer evde varsa ve biz yiyorsak yer (2 hafta bir belki). Yani pirinç hep yapılageldiğinin aksine, çocuk beslenmesinde aslında çok da yeri olan bir şey değil.
Ama tekrar ekleyeyim, Asya alerjik ve gaz problemli değildi. Kilosu genelde %25 persentil civarındaydı (yani hiç bir zaman tombiş değildi). Ama gelişimi normaldi. Oldukça hareketli olduğundan kilosunun anlaşılır olduğunu, boy ve baş çevresi gelişiminin iyi olduğunu söylemişti doktoru. Yani doktoru da kilosundan ziyade mutlu bir bebek olup olmadığıyla ilgilenmiş, dikkat ve algısına vurgu yapmış, bakışlarının kilosundan daha önemli olduğunu söyleyerek bizi rahatlatmıştı. 8. ayında ayağa kalktı ve 10. ayın sonunda yürümeye başladı. Burada eklemeliyim ki yanlış anlaşılma olmasın: ben hiç ellerinden tutup ayağa kaldırmaya, adım attırmaya filan çalışmadım. Kendini hazır hissettiğinde oraya buraya tutunup dikilmeye başladı.  Müdahale etmedim. 6. ayı dolmadan zinhar oturtmaya çalışmadım. Yürüteç, salıncak kullanmadım, ayakkabı giydirmedim.
Önemli olduğunu düşündüğüm bir şeyi daha eklemek isterim: Ek gıdaya ve ardından yemeye başladığında, Asya’nın öğürmeleri beni hiç korkutmadı. Bu “çocuk öğüre öğüre içi çıktı” anlamına gelmesin. Tabi ki hep gözetimimizde ve kontrolümüzdeydi. Ama şunu biliyordum: Öğürmek bebekler için hayat kurtaran bir refleksti. Bir şeyler yerken gözlerimi ondan ayırmadım, ama öğürmesinden de korkmadım.
Meyve suyu hiç vermemiştim, ta ki 11. Ayının sonuna denk gelen soğuklar bastırıp, kendimize greyfurt-portakal-nar suyu karışımı hazırlayana kadar. Ballandıra ballandıra içmişti, hatta kamera kaydı var “Greyfurt suyu böyle içilir” diye . Onun dışında her meyveyi yediğinden (bazen yarım portakal yer, bazen ağzına değdirdiğim anda yüzünü buruşturup kaçar), meyve suyu verme ihtiyacı duymadım. Sadece arada kendimize hazırladığımız zaman birkaç yudum greyfurt-portakal suyu içer.
Bunlar dışında, Asya için içecek hazırlamadım hiç. Yemek yerken yanımızda sadece su oluyor ve birkaç lokmada bir su içmek istiyor. Örneğin kahvaltıya ıhlamur filan eşlik etmiyor. Yutmasını kolaylaştırmanın yanında ekstra bir katkısı olacağını düşünmediğimden, ben gerek duymadım.
Sebzeleri hiç çiğden doğrayıp ertesi güne bırakmadım. Ama pişirdiğim yemekleri ertesi gün de verdim (Ispanak gibi demir yoğun olanlar hariç. Tıpkı portakal suyunun sıkıldığında tüketilmesi gerektiği gibi, bu yiyeceklerin de bekletilmemesi gerekiyor.)
Asya artık 13 aylık. Biz ne yiyorsak onu yiyor (biz de tuzu azalttık böylece). Hala bazı akşamlar hiç yemez, kahvaltısını çoğunlukla iştahla yapar, ama bazen hiç yemez. Bir gün iştahla yediğini başka sefer beğenmez. Israr etmemeye, onu da kendimi de strese sokmamaya çalıştım. Her ne kadar dünyanın bir yerlerinde şu anda açlıktan ölüyor olsa da çocuklar, Asya şanslı, bizim çocuklarımız şanslı. Aslında ben bebeklerin tam birer “survivor” olduklarını düşünüyorum. Yani bir şeye ihtiyaçları varsa, onu istiyorlar zaten.
Şeker hiç yemedi 1 yaşına kadar. Bundan sonra da yedirmeyi düşünmüyorum. 1 yaşından sonra balın devreye girmesi daha rahatlatıcı oluyor. Öncesinde keçiboynuzu özü, unu, dut kurusu, hurma ve meyve ile tatlandırdım. Normalde evde de pek olmaz ama annem reçel yapmış, geçenlerde canım çekti ve ben yerken tabii ki de önünde yediğim için Asya da istedi ve ilk ve son kez olmak üzere verdim. İnanmazsınız sevdi . Bebekler zaten tatlıyı severek doğuyorlar, sütümüz tatlı, dilde tatlı pigmentleri ilk gelişenlerden. O yüzden, zaten seveceği bir şeyi vermeye gerek yok. Muhtemelen sevmeyeceği, et, sebze, baklagiller gibi şeyleri vermeye ve alıştırmaya çalışmak ek gıdanın temel prensibi. 2 yaşına kadar şeker hiç yok, ondan sonra da mümkünse gene yok. Genel olarak şeker kötü bir şey, hepimiz için (oysaki ben çikolatadan ibaretim). Bu sebeplerle, evde yenmezse, bebe de istemez. “Ama biz yerken o da görüyor, canı çekiyor, çok istiyor” gibi durumlar da yaşanmaz.
Bu bebelere, “bebe” deyip geçmememiz gerekiyor. Nasıl bilmiyorum ama damak tatları var. Yani 11 aylık bir bebe, önüne koyduğum makarna ve ıspanaktan makarnayı tercih ediyor ve bu tercihini, makarnaları tek tek ağzına atarken bir tanesinin kenarına yapışmış minicik bir ıspanak parçasını itinayla uzaklaştırıp makarnayı tekrar ağzına atmak suretiyle açık ve seçik ifade ediyorsa, benim diyecek bir şeyim yok. Bu sahneden sonra artık kesinlikle hafife almıyor, saygı duyuyorum.
Ve evet, sebzeyi sevmiyor. Oysaki başlarda sebze ağırlıklı gittim lakin kendisi ette tercih kıldı. Babaya da çekecek tabi bir yerler mecbur, yapacak bir şey yok. Et de candır.

Hayal kırıklıklarım: Tatlı patates, pancar, keçiboynuzu özü ve bal kabağı. Ne yazık ki 4-5 kez vermeme rağmen beğenmedi cintonik. Derin dondurucumda poşet poşet hazırlanmış bal kabağım var. Ben de şimdilik vazgeçtim. İlerde belki gene deneriz.