Yazmak her zaman iyi gelir bana. Bu yazının da iyi geleceğini biliyorum. Beni zorlayan ama bir hayli büyüten o günler de gerçek anlamda geride kalmış olacak bu yazı sayesinde. Unutmaya ve çok gerilerde bırakmaya niyet ederek başlıyorum o halde.Ameliyathaneden odaya geldikten kısa süre sonra (-diye hatırlıyorum-) bebek1 geldi kollarıma, yani Ege’m. O güne kadar fotoğraflarda gördüğüm, duyguların çağladığı anne bebek buluşma anlarından farklıydı bizimkisi. Çok coşkulu ve en önemlisi “ayık” olduğum bir buluşma hayal etmiştim ama yaşadığım bu tanıma pek uymadı malesef.(içimde kalanlar varan 1:)) Narkozun etkisinden sarhoş, bulanık gören gözlerimle uzaktan zar zor seçebildim bebeğimi.Kollarıma geldiğinde ise kendi bebekliğimi kucakladım sandım biran, dudaklarımı başına yaslayıp aldığım derin nefes, “hoş geldin bebeğim”. Hatırladıklarım bununla sınırlı. Aradan geçen zamanı bilmiyorum bir süre sonra ikinci buluşma gerçekleşti. Can kollarımda, benim Can’ım. O an yaşadığım bütün duyguların acemisiyim. Anne oldum ben, hem de iki kere.. Mutlu,hüzünlü,heyecanlı,halsiz belki de biraz hissizim. Daha ne olduğunun farkına varamamışken yanıma yaklaşan hemşirenin elinin göğsüme gidişi sonrası farkediyorum, sütüm gerçek büyük buluşma için hazır. Ama bir sorunumuz var, bebeklerimin minicik ağızları ve güçsüz bedenleri rahat beslenebilmelerine olanak vermiyor maalesef. Emzirmekte güçlük çekiyorum. Hiç düşünmemiş olduğum bir şey bu başıma gelen. Bir sürü ihtimal düşünmüş ve bunlar için hazırlanmıştım oysaki. Bebeklerim prematüre doğabilir, yoğun bakıma ihtiyaçları olabilirdi mesela, hastanede kalmaları gerekebilirdi. Onları hastanede bırakıp eve dönmeyecektim, hepsi planlanmıştı. Bütün bunları öngören, bunlar için gerekli araştırmayı yapan birinin bebeklerini emzirememe ihtimalini düşünmemesi şimdi yazarken yine pek bir garip geldi bana ama gerçekten bu ihtimali hiç ama hiç düşünmedim ben. Biri 2240 gr diğeri 2460 gr doğan bebeklerimin gücü o an için anne memesinden beslenmeye yetmedi. İçimde deli gibi bir ağlama hissi, yüreğim dar, her yer dar. O kadar dua ettim ki emzirebilmek için o kadar yürekten istedim ve o kadar uğraştım ki, hastanede neredeyse hiç uyumadan geçirdiğim 2 gece 3 gün boyunca hemşirelerin de büyük desteği ile ilk sütümü bebeklerime içirmeyi başardık. Hastane çıkışında bir normal boy, bir hastane tipi iki süt sağma makinası edinmiş, yeni hayatıma hızlı bir giriş yapıvermiştim.Eve geldikten sonra iki büklüm bütün sterilizasyon işlemlerini gerçekleştirdim. Süt sağıyor, biberonlara ellerim titreyerek boşaltıyor, eşit paylaşım yaptığıma emin olmak için onlarca defa kontrol ediyor, iki bebeğimi besliyor, gazlarını çıkarıyor, altlarını alıyor, sonra yine süt sağıyordum, sonra yine sterilizasyon.. Ellerim kaynar sudan hiç çıkmadı diyebilirim, kafayı bozmuş olduğum o canım gülüm kaynar sudan bilmem kaç kere yandım. Sanırım aklım yerinde değildi o sıra. Hipnotize olmuş gibi hiç durmadan aynı şeyleri yapıyordum, çılgın bir döngü bu, arada bir nefeslik zaman yoktu.Hayatımda gördüğüm bütün lohusalardan farklı olarak hiç lohusa yatağım olmadı benim!(içimde kalanlar varan 2 :)) Hatta uzandığım bir koltuk/kanepe bile olmadı diyebilirim. Çok sevdiğim o çok şık pamuklu saten nevresimlerimin içine sadece geceleri girebildim. İki bebeğim benimle aynı odadaydı. Uyandıklarında onların ihtiyaçlarını karşıladığım, onlar uyuduğunda ise bir sonraki beslenmeleri için süt sağdığım için nevresimlerimle gece buluşmalarım da pek uzun süreli olamadı haliyle. İki bebeğin sorumluluğu belimi bükmüştü. Ameliyatlıydım, çok ağrım vardı, ilgiye ve bakıma çok ihtiyacım vardı ama bebeklerimin yanından bir an ayrılamıyor, onları kimseye emanet edemiyordum. İçimde onları besleyememe korkusu, sağlıkla, sorunsuz çıktığımız hastaneye geri döneriz korkusu, onları kaybetme korkusu vs vs..Omzumda taşımakta zorlandığım yüküm, halsiz bedenim, annesiz kırık kanadım.. Ben kendimi unutmuş bebeklerime adanmış yaşamaya çalışıyorken bu durum yanımdaki herkesi etkilemiş olacak ki benimle beraber herkes bebeklerin beslenmesine konsantre olduğundan yeni annelerin sıkça şikayet ettiği “onu ye, bunu ye süt yapar” durumlarını hiiç yaşayamadım ben, acıktığımı farkeden bile olmamış olabilir hatta (içimde kalanlar varan3:)). Acıktığımı farkedersem söylemek durumunda kaldım çoğu zaman.Ege’yle Can ‘ı iki, iki buçuk ay emziremedim, sağdığım sütlerle besledim. Bunu bu halde nasıl yapabildim hemen söyleyeyim. Çok su içtim, fırsat buldukça rezene çayı içtim.Çoğu zaman yapıp bir yerlerde unuttum sonra soğuk içtim ama olsun içtim neticede. Düzenli beslenemedim evet ama sadece Ege ve Can ‘a yarar besinlerle beslendim. Hangi besinin sütümü arttırdığına dikkat ettim, protein ağırlıklı beslendim ve hiç tartılmadım. Hala kaç kilo olduğumu bilmiyorum, çok ciddiyim. Miniklerimin 10. Ayı itibariyle kıyafetlerimin hepsine girebilen bir emziren ikiz annesi olmak bana yetti sanırım:)) Bütün bunları yaparken 4 defa meme enfeksiyonu geçirip hastanelik oldum. Ateşler içinde yandım. Ama vazgeçmedim, iyi ki de vazgeçmemişim, düşündükçe içimdeki süper güce ve Allah’ın verdiği o büyük sabra minnettar kalıyorum.Bebeklerimin beslenmelerini takip edebilmek için küçük bir defter kullandım. Her sayfayı ikiye böldüm, içtikleri sütü, aldıkları ilacı saat saat not ettim. Ben bütün bunları yaparken içimde fırtınalar kopmaya devam ediyordu. Onları sütümle besleyebilmek bana yetmiyor, emziren annelerin bebekleriyle kurdukları tensel teması kuramamak beni çok ama çok üzüyordu. Reklamlarda emziren anne görmek bile beni çok ağlatmıştır, durumumu siz düşünün. Ege ve Can’ı fırsat buldukça bazen tek tek bazen birlikte göğsüme alıyor ve muhakkak her gün emzirmeyi deniyordum. İkiz anneleri bilir, birini aldığınızda gözünüz hep diğerinde kalır, çırpınıp çırpınıp yine yetemiyorum diye düşünürsünüz, ben çok düşündüm çok bunaldım çok çok çok.Sonra ne oldu biliyor musunuz? Bebeklerim büyüdü, güçlendi. 2. Aylarını bitireli birkaç gün olmuştu önce Can sonra Ege anne memesinden beslenebilir oldu. Koyun koyuna günlerimiz başladı, dünyam aydınlandı.. Bütün zorluklar bitti mi bitmedi elbette. Gaz sancılarımız oldu, geceleri 15 dakikada bir emmek isteyen Can’ım oldu, sabaha karşı ikisinin aynı anda uyandıkları da oldu, onları aynı anda emzirmek zorunda kalmalarım da.. Olsun..Dilimde hep şükrüm oldu, çocuklarımı gece yataklarına anne babalarından başkası yatırmasın, isteğimi yerine getirmek için geceleri benimle kalkan bir eşim oldu. Kendisi anne sütü saklama koşullarını bilen ender babalardandır:) Ege ve Can ‘ın ilk banyolarından gaz masajlarına kadar hepsinde onun eli ve emeği var.Yazmak iyi gelecek demiştim geldi bile. Geçiyor anneler, inanın geçiyor. Anneliğin içinde çok yorulmak, bazen çok üzülmek hatta çok bunalmak da var kabul ediyorum. Ama bilin ki hepsi geçecek sakın umutsuzluğa kapılmayın. Alın evladınızı göğsünüze doya doya büyütün. İçinizden geldiği gibi, kendi istediğiniz gibi. Küçük doğan bebek de büyüyor, ememeyen emebilir oluyor, emmese de iyi beslenebiliyor, o gaz sancısı, o diş sıkıntısı hepsi bitiyor, unutmayın, unutmayalım sakın. Geriye yavrularımızın doğduğu gün yüreklerimize konan kelebeğin ömürlük kanat çırpışıyla yaşamayı öğrenmek kalıyor. Onlar olmasa yüreğimiz hiç böyle çarpmayacaktı, biliyoruz değil mi? Sevginiz, emeğiniz en büyük ibadetiniz. Sevgiyle kucaklıyorum hepinizi..